2 Kasım 2013 Cumartesi

Babalar ve Oğulları

Aktivist Dergisi'nin 3. sayısında hem köşe yazım hem de blogcuanne Elif Doğan röportajım var.
Paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.. 
Umarım keyifle okursunuz..








28 Eylül 2013 Cumartesi

Bu kadar miskinlik yeter!!..

Neden bilmiyorum ama bu sefer yazı arası fazla açıldı. İçimden gelmiyor bir süredir yazmak.
Aslında ne de çok severim.
Ama insanın içinden gelmeyince de yapılacak bir şey değil ki bu.
Biriktirdiğim konular da vardı halbuki, Emir'in ilk yaz tatili, denizle tanışması, en uzun araba yolculuğu ve tatil dönüşü kaçınılmaz hastalığı...
Kısa kısa hepsini yazacağım bu hafta, hadi ilham gel artık bu kadar miskinlik yeter :)

23 Temmuz 2013 Salı

Emir 1 Yaşında

Gecikmiş bir yazı. Aslında zamanında yazılmış ama bir türlü online olamamış bir yazı..
Emir 14,5 aylık oldu, maşallah bana yazıyı yeni yayınlıyorum. Ama ilerleyen yazılarda gecikmenin nedenlerini anlatacağım..




Doğum gününü şenliklerle kutladık :) 7 Mayıs günü minik bir pasta alıp mum üfledik, takip eden cumartesi evimize yakın güzel bir kafede sevdiklerimizle bir araya geldik ve yedik içtik, fotoğraflar çekildik.

Emir durumdan habersiz, ne olduğunu anlamadığı bir aktivitenin içerisindeydi. Benim tüm paniklemelerime, stresime ve telaşıma rağmen her şey güzel geçti. Yaptığım sayısız organizasyona rağmen bu panik durumu niyeydi anlamadım. Yoruldum mu? Evet hem de çok. O gün akşam 21.30'du ilk yemek yediğimde. Canım hiç yemek istemedi, resmen toktum.
Tüm bu koşturmacanın amacı Emir'e güzel fotoğraflar bırakmaktan başka bir şey değil aslında. İlerde baktığında mutlu olsun yeter.
Daha önce bir kez denediğim şeker hamurlu kurabiye deneyimini tüm acemiliğime rağmen doğum günü için yapmaya karar verdim, kurabiye kısmını sağ olsun canım ablamla birlikte yaptık ve canım arkadaşım Gamze'nin de yardımıyla süslemelerini hallettik, fena da olmadı sanki.


Aslında yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki... Ama hem bütün gün Emir'e bakıp hem de aklımdakileri yapmam imkansız gibiydi. Seneye inşallah...

Canım  Şehnaz'ım yine döktürdü ve harikalar yarattı. Kürdanlar, poster, su şişesi, peçetelik ve masa arkasına astığımız "happy birthday Emir" yazısı ve penguenleri. Onun eli değdi mi güzel olmaması mümkün değildir zaten.. Hep keyifli şeyler yapar ve benim en önemli anlarımın içinde mutlaka imzası vardır. Nikah davetiyem ve şekerlerimde, Birinci evlilik yıldönümü için hazırladığım sürpriz hediyede, Baby shower partimde, Emir'in doğumu için kapı süsü, minik çikolata şişeleri ve kurabiyeler hep onun eseri. Son olarakta Emir'in birinci doğum günü. Ellerine sağlık Şehnaz'ım.

http://fnscookiesandgift.com
https://www.facebook.com/SehnazErenerDesign


Pasta kesme anımız görülmeye değerdi. Emir yanan muma ve maytaplara takıldı kaldı. Sonra da uykusuzluğun sinyallerini vermeye başlamıştı ki pastanın üzerindeki penguenlerden bir tanesini kaptığı gibi başladı yemeye. Bir senedir şeker yedirmeyen anneye oh olsun :) Ağzı yüzü simsiyah oldu mu oldu, ama  O afiyetle yerken biz de misafirlerimizle fotoğraflar çektirdik. Her şeye yetişebilen harika kadın tam pastayı keserken çıkageldi ve yine süper fotoğraflar çekti. İlk gören teyze Yeşim Mutlu tabii ki. Doğuma da aynı böyle gelmişti. Ben doğumhanedeyken, Emir'in gelmesine dakikalar kala. Bir insan nasıl her yere yetişir. Böyle bir enerjisi varsa yetişir . Ellerine sağlık canımmm..



Pastayı ayrıca anlatmalıyım... Fikir her ne kadar bana ait olsa da son şeklini veren ve tam istediğim gibi yapan "Misket Pasta" ve her ayrıntısıyla ilgilenen ve Emir'e ilk doğum günü hediyesi olan Gamze'me nasıl teşekkür etsem bilemiyorum.  Penguen konsepti tam istediğim gibi olmuştu. davetiyeyle aynı olan "Yeşil 1" Misket pastanın fikriydi. Emir 1 Yaşında yazısı da öyle. Bundan sonra Misket Pasta'dan başka yere pasta yaptırmak yok :)
Bu arada bahsetmeden geçmemem lazım ki tüm ikramlar imece usulu hazırlandı :) Ben sadece kurbiyeleri ve kanepeleri yaptım. Börekleri Miray Teyze, dolma ve köfteyi anneanne, mercimekli köfteyi babaanne, tavuklu salatayı Halide Teyze, poğaçaları büyük hala, elmalı turtayı büyük cicianne yaptı.
Hepsinin ellerine, emeğine sağlık. Afiyetle hüpletti herkes.





Şehnaz Teyzenin hediyesi olan magnetleri de unutmamak gerek. Bizi yalnız bırakmayan sevdiklerimize hediye ettik onları.



Yanımızda olan herkese bir de burdan teşekkürler. Alt tarafı bir doğum günü deyip geçebilirsiniz ama çok önemliymiş 1 yaş doğum günü. Anneanne, dede, babaanne, Yıldırım Dayı, Efe kuzen, Şebnem Teyze ve Ezgi Kuzen, Hala, Nazra ve Serra Kuzenler, Sibel Yenge (tüm mekan hazırlığına koşturan Yenge) Eren Kuzen, Büyük Nermin Hala, Sinem Teyze ve Erol Amca ve ikiz kardeşlerim Atlas& Aras, Gamze Teyze, Gökmen Kirve ve Nazlı Abla, Özgür Dayı ve Büyükcicianne, Miray Teyze, Şehnaz Teyze ve Mert Abi, Yeşim Teyze, İhsan Amca ve Simay kardeş, İlk gören Teyze Yeşim ve Maya Su Abla, Nazlı Teyze ve kuzularından biri Deniz Abi, Ceyla Teyze, Selin Teyze, komşu teyze Lale ve kızı Dilek Teyze

Ve günün en güzel anı. Her yaşın bir öncekinden güzel olsun benim canım oğlum. Hep gülsün yüzün, gözlerin. İyi insanlarla karşılaş ve şansın açık olsun. İyi ki doğdun, iyi ki bizim oğlumuzsun.

Anneliğimin Birinci Yılı Kutlu Olsun..

Uzun zamandır ihmal ettiğim bloguma artık geri dönmenin zamanı geldi.. Ne çok şey birikti yazacak.
Bazı yazıları yazıp kaydetmiştim ama Emir'in doğum günü, ardından 6. hastalık olup günlerce süren ateş ve huzursuzluğu, ilk tatilimiz ve tatil dönüşü bu sefer el -ayak sendomuyle geri gelen ateş ve iştahsızlık Emir'den başka bir şeyle uğraşmama engel oldu maalesef.
Çok şükür hepsi geçti ve ben de başladım yazmaya.
İlk olarak Aktivist Dergi'sine yazdığım yazımla sizleri baş başa bırakıyorum.
Hemen ardından doğum günü, tatil ve hastalıklarla başa çıkma hikayemiz geliyor.

http://www.aktivistanbul.com/edergisayi2/#60




13 Nisan 2013 Cumartesi

Macera Asıl Şimdi Başlıyor..

Emir doğmadan önce kafamda hep planlar yaptım. Mayıs doğumlu Emir. Dedim ki kendi kendime doğum sonrası yaz, havalar güzel, sabah yürüyüşler yaparız, akşam yürüyüşler yaparız. Olmadı Emir'i uyutup bırakırım ben kaçarım zaman zaman. Spora giderim, gezerim azıcık...
Ama bunlar hayal olmaktan pek ileri gidemedi. Yani sabah yürüşleri yaptık tabii ama sadece birkaç kere, akşam yürüyüşlerinde Emir kucağımızda yorgunluktan pert döndük eve. Bırakıp çıkmak konusuna hiç girmiyorum zaten o hiç mümkün olmadı.
Benim oğlum çok şahsına münasır çıktı :) Alışılmışlıkları yıktı bizim gözümüzde. Bebek arabasına canı isterse oturdu, giderken oturduysa dönüşte kesin oturmadı, kucak istedi. Araba koltuğu keza öyle. Mama sandalyesinde yine durum paşa gönlüne kalmış..  Ama dedim ya şahsına münasır diye, 3 aylık fır fır dönüp 4 aylık emekleyip 5,5 aylık kendi kendine tutunup ayağa kalktı, 8 aylık bir eliyle tutunup çok rahat yürüyordu 10 aylık özgürlüğünü ilan etti.
Hal böyle olunca ben Emir'le dışarı çıkmaktan hep tırstım. Ne zaman 2'miz çıksak genellikle burnumdan geldi sonu. Bir elimle bebek arabası itip diğer kolumda Emir'i taşıyıp eve geldiğim zamanlar çok oldu. Bu yüzden yanımda hep biri olsun istedim. Ya Emir durmazsa ya ağlarsa ya şöyle ya böyle.

Sonra bir gün Altan'la dışardayken bizi bırakıp gitmesi gerekti. Ben çok bozuldum, nasıl Emir'le dönücektim ki? Bana dedi ki; "herkes mi arabayla geziyor, bu kadar abartmana gerek yok". O an çok kızdım ona. Sanki bilmiyor Emir'i, durmayınca neler olduğunu. Ama kızgınlık geçtikten sonra içten içe hakverdim ona ve ampul yandı sonunda. Evet arabamız olmasaydı, Altan bize bu kadar çok zaman ayıramasaydı o zaman ne olacaktı?
Topladım cesaretimi, önce kısa kısa yerlere gittik Emir'le. Planlarımı önceden kafamda yaptım ve çok dışına çıkmamaya çalıştım. Sanırım ilk zamanlar yaptığım hataları şimdi daha iyi anlıyorum.
Artık mutlaka Emir sabah uykusunu uyuyup uyandıktan sonra ve yemek yer yemez çıkıyorum dışarı. Böylece uyku problemi olmuyor ve tabii acıkma da. Eğer acıkırsa diye yanıma mutlaka alternatif yiyecekler alıyorum. Hatta her şeyden biraz alıyorum. Çorba, meyva ve yoğurt gibi. Baktım durup yedirecek yer yok kurtarıcımız sokak simidi. Emir de benim gibi çok seviyor simidi.
Tüm bu öğrenmişliklerin sonunda artık neresi olursa gidicem dedim kendi kendime. Trenle halama gittim mesela. Emir ilk kez trene binmiş olmanın verdiği şaşkınlıkla etrafına bakmaktan sıkılamadı bile :) Tabii tüm bu gezmelerimizi sling hug'ta yaptığımızı da söylemeliyim unutmadan. Zaten kucağımda :)

Çok sevdiğim bir arkadaşım doğum yaptı geçen hafta içi. Görmeye gitmeyi çok istiyordum ama hem Avrupa yakasındaydı hastane hem de Altan o gün Roma'ya gidecekti. Döndüğünde de bebiş evinin yolunu tutmuş olacaktı çoktan.
Bir cesaret kendim giderim dedim. Bir çılgınlık, bir macera yaşamak istedim sanırım Emir'le. Yaşadıkta.. Oğlumu 11 aylık nerdeyse tüm toplu taşıma araçlarıyla tanıştırdım o gün :) Dolmuşa bindik, vapura bindik, dönüşte beşiktaş-üsküdar motoruna ve hatta otobüse bile bindik. Ve bunların hepsini aynı gün yaptık. Çok mu yoruldum? evet :) Sırtımda çanta kucağımda hug'a bağlı Emir, arada yağan yağmur açan güneş derken günün sonunda kendimi harika hissettiğimi farkettim.
Evet 11 ay bekledim ama sonunda oğlumla istediğim noktadayız.

Dolmuşta, vapurda, otobüste hemen yakınlardakilerle arkadaş oldu. Gülücüker, konuşmalar hiç olmadı çığlıklarla kendini farkettirmeyi başardı. Yandaki fotoğrafta da vapurda karşı koltukta oturan kızlara gülüyor benim çapkın oğlum. Kucaklarına da gitmedi değil.

Hep böyle güler yüzlü, pozitif, insan ilişkileri güçlü ve sıcak kanlı olursun inşallah kuzum.

Daha çok gezeceğiz seninle. Bir sonraki durağımız İstinyePark. Godiva'nın etkinliği için Emir'le yine düşeceğiz yollara. Çikolataları o değil ben yiyeceğim tabii ki :)


3 Nisan 2013 Çarşamba

Aktivist'ten Merhaba

"İstanbul bize güzel" sloganıyla yeni bir dergi yayın hayatına başladı. Baharın gelişiyle, nisanın güzelliğiyle..
Ne istediğini bilen ve hayallerinin, tutkularının peşinden koşan iki güçlü kadının başarısı bu dergi.
Kimsenin ne dediğine bakmadan, canla başla uğraşıp, didinip hazırladıkları bir dergi...
İstanbul'da yaşayıp İstanbul'u yaşayamayanların dergisi Aktivist
Artık herkesin her şeyi elektronik ortamda yürüttüğü dünyamızın elektronik dergisi "Aktivist"
Aktivist

Bayiiye gidemedim, yok gittim kalmamış, alamadım, göremedim, unuttum gibi bahanelere hiç gerek olmadan, günün büyük kısmını bilgisayar başında geçiren herkesin kolaylıkla okuyabileceği bir dergi.

İçinde neler var...

Neler yok ki; Yeni çıkan kitaplar, vizyondaki filmler, tiyatrolar, yeni açılan mekanlar, röportajlar, astroloji, anne-bebek sayfaları, sağlık, sanat, sigorta, finans köşeleri ve daha birçoğu..
Benim de blogumun adında bir köşem var bu dergide. Anneliğimin ilk altı ayını yazdım, hamilelikten başlayarak.

http://www.aktivistanbul.com/edergi/#/62/

Herkese keyifli okumalar dilerim, umarım derginin hazırlanışındaki emekler değerini görür.


http://www.aktivistanbul.com/edergi
https://www.facebook.com/aktivistdergi
https://twitter.com/AktivistDergi



15 Mart 2013 Cuma

Anneysen..

Anneysen hiçbir zaman mola hakkın yok artık. Yoruldum diyemezsin. Annesin, yorulamazsın.
Anne olmanın birinci şartıdır yorulmamak. Herkülsün artık. Zeynasın. Cevat Kellesin. Her şeyi düşünmen lazım, önceden hazırlıklı olmalısın.
Moralini bozamazsın, suratını asamazsın. Hep güler yüzlü, yüksek enerjili olmalısın. Canın sıkkın olamaz, hakkın yoktur buna.
Hani "canım bugün hiçbir şey yapmak istemiyor" halleri vardır ya, artık öyle bir lüksün olamaz. Bebe uyurken bir kahve içebiliyorsan camın önünde daha ne isteyebilirsin bu hayattan. Sana çok bile.
24 saat bitmeyen bir meslekte olsa seninki kimilerinin gözünde alt tarafı çocuk bakmaktır işin.
Herkes surat asabilir, trip atabilir sen yapamazsın.
Hasta olmaya bile hakkın yoktur. Hasta bir anne olabilirsin sadece. Kendi çorbanı kendin yaparsın tabii bebeğininkinden sonra ve hala yapacak gücün varsa.
Anneysen hiçbir iş yapmayan birisin bazılarına göre, herkesin yapabileceği sıradan bir iş seninki. Abartmaya, büyütmeye gerek yok.

Unutmadan mutlu çocuklar yetiştirmek için öncelikle annelerin mutlu olması gerekir.

Ben çok şanslı bir anneyim. Harika bir oğlum var. Tüm gücümü onun gülüşüne borçluyum.


13 Mart 2013 Çarşamba

Emir 2,5 Aylıkken Yazılmış Bir Yazı


Çok uzun süre tembellik yapınca şimdi de panikle sürekli yazı yazma isteği doğdu. Blogu açmadan önce yazdığım bazı yazıları paylaşacağım. Bazı yazılarda bugünki zaman ile uyumsuzluk olabilir, bilin ki daha önce yazılmış bir yazı.

22 Temmuz 2012
Aslında hamilelikte yazmakya başlamak istiyordum. Ama bir türlü fırsat bulup yazamadım nedense?
Şimdi Emir 2,5 aylık oldu bile ve ben ancak yazmaya başlayabildim.

Emir doğduktan sonra hissettiğim duyguları birisi günlerce saatlerce anlatsa yaşamadan anlamak imkansızmış şimdi çok iyi anladım.
Hayatta en önemli şey bir anda nasıl da bu minik insan olur? Olabiliyormuş işte. Hem de her şeyden önemli. Geçen 2,5 aya baktığımda öncelikle aklımda kalanları yazmak istiyorum. Hazır hala aklımdalarken, unutmadan yazmakta fayda var. Emir 7 Mayıs 2012, Pazartesi günü doğdu. Doğum benim için çok zor geçmedi. Hatta moralim çok yüksek girdim ve aynı şekilde yüksek çıktım. İnsanın içinden bir insan çıkması dünyanın en en büyük mucizesi olsa gerek. Normal doğum benim için kolay olsa da doktorum için birazcık zor oldu. Epidural sancımı kesince sancı olmadan doğum yapmak benim için iyi bir şey gibi görünse de bu durum bebeği doğurmamı biraz zora soktu. Bebeğin kalp atışları zayıflayınca da vakumla bebeği çekmek zorunda kaldı. Neyse ki çok kısa süren bir doğumdan sonra minik oğlumu kucağıma aldım. O ilk an tarif edilmesi imkansız bir duygu.  

Doğum sonrası yemek yemeği önemsemeyince, hemen bebeği emzirince sonra antibiotikli serumun hızla kanıma karışması, odamın çok kalabalık olması gibi nedenlerle bir baygınlık geçirdim. En son hemşireyi çağırın diyordum ki gerisini hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda etafımda 4-5 hemşire vardı. Herkes çok korkmuştu.
Neyse ki çabuk toparladım. 
Emir’le birlikte çarşamba günü evimize geldik. Asıl gerçek dünya eve gelince başlıyor. Hastane rahat, yemek geliyor, bebek hemşireleri sürekli yanı başınızda. Tüm sorulara cevap alıyorsunuz, korkacak hiçbir şey yok.
Cumartesi günü Emir’i ilk kontrolüne götürdüğümüzde sarılık değerlerinin çok yüksek olduğunu öğrendik ve bu durum sonunda 3 gün hastanede kalmamız gerekti. Çok korktuk. Ne olduğunu anlayamadık acemi anne ve baba olarak. Herkes bize “çok normal, her bebekte olur” dese de insanın kendi bebeğine olması başka hiçbir şeye benzemiyormuş. Söylenenleri hiç önemsemiyorsunuz, hiçbir şey sizi telkin etmiyor. İstediğiniz tek şey onun iyileşmesi oluyor.
O minicik oğlum çıplak bir şekilde 3 gün kuvezte mavi ışık altında yattı. Gözleri bantla örtülüydü. Aslında ona zarar veren bir tedavi yöntemi olmasa da onu o şekilde görmek insanın içini çok acıtıyor.

Daha minicik ne olduğunun farkında bile değil. Korkuyor. Emmek dışında annesinin kucağına gelemiyor. Bence bunlar bir bebek için çok zor zamanlar. Ama anne için de hiç kolay değil. Bu süreç hemen geçmedi. Minik oğlumu ve tabii ki Altan ve beni uzunca bir süre yıprattı. Iki hafta sonra tekrar yükselen değer ilkinden daha da fazla korkuttu bizi. Minik oğlumun topukları kan alınması yüzünden mosmor oldu. Minik ellerininin üzeri delik deşik oldu.
Neyseki o günler geride kaldı. Şimdi çok sağlıklı. Ilk 5 gün verdiği kilolar daha sonra fazlasıyla geri döndü.
Biraz gaz problemi olsa da bizi çok üzmedi. Doktorumuzun verdiği ilaçlar iyi geldi. Bu süreci de atlatıyor benim aslan oğlum.
Yazı 2,5 aylık olunca bazı şeyleri hatırlayıp yazacağım. Bu durumda da biraz karışık bir anlatım olabilir. 

Benim oğlum tamamen şahsına münasır. Evde geçirdiğimiz ilk üç gün nerdeyse geceleri hiç uyumadı. Emziriyorum yatırıyorum anında uyanıyor. Delirmek üzereydim resmen. Tabii o zamanlar farklında değilim sütüm de pek azmış. Garibim açtı belkide. Ama sonradan anladık ki açlık bir yana başka bir sebebi daha varmış bu durumun. Hastanede fototerapi gördüğü dönemde hemşireler ışınları tüm vucudu alabilsin diye yüzüstü ve sırtüstü eşit zamanlı yatırmaya çalıştılar. İlk kez evde yüzüstü yatırmaya korkardım sanırım. (acaba yüzü kapanır mı, nefes alabilir mi? ya kusarsa gibi sebeplerle) Zaten bazı görüşlere göre ani bebek ölümü sendromu nedeniyle kesinlikle önerilmiyor yüzüstü yatırmak. Ama  hastanede sürekli uyumadan Emir’i takip ettiğimden hastane dönüşü artık anlamıştım ki yüzüstü daha rahat uyuyor. Nitekim o günden beri başka bir pozisyonda hiç uyumadı bizim yaramaz. Ne zaman sırt üstü yatırsak en fazla 5 dakika içerisinde uyandı. Biz de bu durumdan ders çıkardık ve oğlumuzu artık sırtüstü yatırmak konusunda ısrarcı değiliz. Konuyu doktorumuza da danıştık, nefes alması ile ilgili bir problem olmadığı sürece bir sıkıntı olmayacağını söyledi.
Emir biraz farklı bir bebek. Normalde bebekler ilk 3 ay hareketsiz yatarlarmış. Emir birinci ayında kendi kendine ters döndü. Herkes şok oldu. Ben de tabii. Yatakta bıraktığımız yerde bulduğumuz pek olmadı. Mutlaka biraz biraz ilerlemiş oluyor.
İkinci ayın başlarında gülmelere başladı. Konuşmalara cevap veriyor artık. Sürekli konuşuyorum oğlumla. O da artık alıştı istiyor ki karşısında birisi olsun onunla konuşsun sohbetler etsin.
Artık huyunu suyunu daha iyi anlıyorum. Birinci ayın sonuna doğru ve ikinci ayın hemen başlarında akşamları kolik ağlaması denilien ağlamaları olmuştu. Önceleri ne olduğunu çok anlayamasam da internette ve kitaplarda okuduklarım koliğe işaret etti. Önce korktum. Çünkü bazı hikayeler gerçekten fena. Aylarca bitmeyen kolik ağlamaları, başladı mı en az 3 saat süren ve ne yapılırsa yapılsın dinmeyen bağırmalar.
Açıkçası çok panik olmadım Emir’in ağlamalarında. Çok zamanımı evde tek başıma geçirdim. Yalnızken insan daha soğuk kanlı olabiliyor. Tek sorun çaresizlik. O minnacık bebişin gözlerinden akan yaşlara engel olamamak. Ağlamaların sonunda yorgun düşüp uykuya daldı hep. Canım oğlum benim. Allah’tan çok uzun sürmedi bu dönemi. Birkaç hafta sonra geçti.
Artık birbirimizi tanıyoruz. Emerken bir anda başlayan çığlıklar gaz sancısı olduğu çok bariz belli oluyor. Hemen gazımı çıkar diye çığlıklar atıyor. Gazı çıkmadan da emmeye devam etmiyor akıllı oğlum.
Ilk 1,5 ay memeye yapışık yaşadı. Ne emzik aldı ne de anne sütünü biberondan içti. Sonra nasıl olduysa yavaş yavaş huyu suyu değişmeye başladı. Şimdi uyurken emzik emiyor. En azından artık memeye yapışık halinden birazcık uzaklaştı. Ben iki gün önce emziği kıskanırken buldum kendimi, Altan dalga geçti benimle. “emziği kıskanıyor olamazsın değil mi deyince farkettim ki evet resmen emziği kıskandım J
Emzirmek o kadar güzel bir duyguymuş ki şimdi daha iyi anlıyorum emziren anneleri. Bebeğinin  sana muhtaç olduğunu bilmek ve ona her şeyini vermek. Emir ilk zamanlar meme emip uyurdu. Sonra memeyi ağzından çıkarıp yanağını mememin üzerine koyup uyumaya devam ederdi. O an gerçekten paha biçilemez. Keşke hiç kımıldamadan öylece durabilseydim diyorum hep. Onun göğsümde uyuması sanırım yaşadığım en harika duygulardan biriydi.
Emdikten sonra dudaklarında kalan sütleri şağur şuğur sesler çıkarak yutması annemin en sevdiği hallerinden.
Şimdi 2,5 aylık ve artık o tombik bacaklarını sıkıştırmama öpmeme gülücüklerle tepki veriyor. Kollarını çağraz yapıp sıkıyorum çok hoşuna gidiyor. Annemin bize söylediği fış fış kayıkçı benim de vazgeçemediğim şarkılardan. Oğlum da çok seviyor ve çok gülüyor. Zaten çok komik değil mi sözleri J

12 Mart 2013 Salı

Ek Gıdaya Geçiş Hikayemiz

Emir ilk altı ay sadece anne sütüyle doydu. Sadece anne sütü içti demiyorum çünkü beşinci aydan sonra yavaş yavaş meyve tattırmaya başlamıştık. Elma ve armut ilk meyveleriydi. Altınca aydan sonra menümüze sabah kahvaltısı, yoğurt, sebze çorbası da eklendi.
Elma ve armutu çok sevdi. İkisi de tatlı ve sulu meyveler. İlk zamanlar daha çok suyunu kaşıkla verdim sonra yavaş yavaş posası ile birlikte.
Sabah kahvaltısı denemelerimiz hayal kırıklığı ile başladı. Ben sanki Emir hemen kaşık kaşık kahvaltı bulamacını yiyecekmiş gibi heycanlı ve hevesliydim ki tabii ki yemedi. Bu hisse kapılmam da aslında çok anlamsızmış artık 10 aylık bir bebek annesi olarak beklentilerimi çok yüksek tutmuşum, şimdi daha iyi anlıyorum. O güne kadar sadece anne sütü içen bir bebek bir günde içerisinde yumurta, peynir ve pekmez olan mamayı nasıl yesin? Gerçi Emir hala yemiyor :)
İlk iki hafta heycanımı hiç kaybetmedim. Her sabah kalkıp yumurta haşladım ve doktorun önerdiği mamaya labne ve pekmez ile birlikte karıştırdım ve Emir'e yedirmeye çalıştım. En fazla 3-4 kaşık yedi. Sonra hepsini tek tek yedirsem nasıl olur acaba diye düşündüm ve tam isabet. Meğer benim oğlum her birinin tadını alarak yemek istiyormuş. Tam buğday ekmeği ile birlikte minik bir serçeyi besler gibi besliyorum sabah kahvaltılarında Emir'i :) Artık kahvaltımıza tereyağı da eklendi.
8. aydan sonra doktorumuz her şeyi yedirebilirsiniz gibi açık uçlu bir cümle kurdu. Bunu duyan Altan her fırsatta bu cümleyi bana karşı kullandı :) Ben tabii ki her şeyi direkt yedirmedim. gurmebebek.com benim en çok ziyaret ettiğim sitelerin başında. Hangi ayda hangi besin verilmeli, nasıl pişirilmeli, içerisinde hangi vitamin, mineraller vb. var hepsini ordan öğrendim. Hatta Emir'in doktoruna da önerdim :) Siteyi hazırlayanların, tarifleri ile destek olanların, emek verenlerin emeğine sağlık.
Emir yemek konusunda uyumlu bir bebek. Az yiyor ama verdiğim her şeyin tadına bakıyor. Eğer sevdiyse ağzını bir açışı var görmelisiniz.

Emir'in dişlerini soğuk şeftali ile kaşımışlığımız var
Yoğurt Emir'i yerken





















Bu aralar en sevdiği yemek tarhana çorbası. Her gün yapsam yiyor ve hiç sıkılmıyor. Çok yakın bir arkadaşımın annesi Gülen Teyzemin kendi elleriyle yaptığı taranayı yediği için de çok şanslı. Ben de baktım tarhana banko çorba zor günlerde hep bu çorbayı yapıyorum. Dışarda yemek yedireceksem, bir arkadaşıma gideceksem sorunsuz ve hiç oyanlanmadan içtiği bu çorba benim kurtarıcım. Bazı günler de sebze çorbasını yapıp ayrıca tarhana da yapıp birbirine karıştırıyorum. Yine sonuç çok başarılı. Emir yutar yutmaz ağzını açıp yemeğe devam ediyor. 
Anneanne köftesi de en sevdikleri arasında. Sanırım köfteyi sevmeyen çocuk yok. Geçenlerde kuzu şiş yedirmeyi denedik onu da severek yedi.
Akşam uykusundan önce gurmebebek.com dan bulduğum mamaları yapıp yediriyorum. İrmikli mama en sevdiği. İçerisine meyve ve pekmezde koyunca keyfi de yerindeyse hüpletiyor bizimki. İrmik çok faydalı bir tahıl bebekler için. Ben organik irmik kullanıyorum. 
Bugün sabah kahvaltısını çok güzel yaptı ve blogumun adına uygun olarak mışıl mışıl sabah uykusunda kuzu. Bugün planlarımız var dışarda. Uyanıp yoğurdunu yesin de bakalım :)


Emir'in Uyku Halleri

Benim tırtıl oğlum 10. ayını da doldurdu. Artık bir tırtıl değil tabii, artık bir civa :) Bir saniye yerinde duramıyor.. Geçen 10 ayda sadece birkaç kez üç saatten fazla uyuttu beni. Şimdilerde kendi kendine uyumayı öğretmeye çalışıyorum oğluma.  Uyku eğitimine hazırlık yapıyoruz. Biraz geç kalmış gibi hissetsem de. Elimden geleni yapıyorum.
Uzun uykular uyuduğu zamanlarda onu uyurken izlemeyi, fotoğraflarını çekmeyi çok severdim. Hala çok seviyorum ama artık aman uyusun, beni hissedip uyanmasın diye yanına gitmeye korkar oldum.

Uyku eğimiti ile ilgili uzun zamandır okuduğum yazılar, makaleler, anne deneyimleri bir yana Gamze'nin (Malkoç) yardımıma koşmasıyla büyük yol kat ettim. Meğer ihtiyacım olan motivasyon ve destekmiş. Neleri yanlış yaptığımı gösterdi Gamze. Daha halletmiş değiliz ama gelişmeler olumlu yönde. Onun desteği, ilgisi olmasa bu aşamalara bile gelemezdik biliyorum.
Teşekkürler bir kez daha Gamze'ciğim.

Blogumun adına uygun fotoğrafları paylaşacağım en güzel post sanırım bu.

     



Hep yüzüstü uyudu benim kuzum. Popo havada, dizlerinin üzerinde. Hala da öyle uyuyor, sırtüstü yatırsam bile kısa bir süre sonra yüzüstü dönüyor. Minik bir kaplumbağa gibi :)

                                


Gelelim uyku eğitimi konusunda neler yapabildiğime. Artık akşam uykusuna kendi kendisine dalabiliyor. Emzirip, öpüp iyi geceler diyip yatağına yatırıyorum. 5-10 dk. konuşmalar, tepinmeler sonucunda (gizli gizli kapıdan dinliyorum tabii...) bir süre sonra ses kesiliyor ve Emir uyukuya dalmış oluyor. Bu aşamaya nasıl geldik. Aslında birkaç çok önemli şeyi değiştirdik. Öncelikle Emir gibi çok hareketli ve sürekli aksiyon isteyen ve koşturmacaya alışık bir çocuğu havalara atıp sonra hadi uykuya dememeyi öğrendik. Gamze'nin tabiriyle vitesi küçültmeyi. Uyku öncesi bir saatimizi artık daha loş bir ışıkta, televizyonsuz, oyuncaksız birlikte geçiriyoruz. Uykuya hazırlanıyoruz. Bu yöntem çok etkili oldu. Emir artık 18.00'dan sonra onunla daha sakin takılacağımızı biliyor. Birlikte yerde oturuyoruz. Bir saniye yerinde durmayan Emir bile sakinleşiyor ve uyku moduna gidiyor. Ve saat 19.00'da başlıyor beni uyut demeye yani ima etmeye. Hafif mızırdanmalar hiç şaşmıyor saati. Bu bir saatlik sürede uyku öncesi mamasını yiyor ve üstünü de değiştiyoruz. Son dakikaya bırakmıyoruz artık yoksa çok huysuz oluyor ve ne altının değiştirilmesini ne de pijamalarını giymeye tahammülü oluyor.

Bu anlattıklarım olumlu taraflar. Hala başaramadığım taraf ise gece beslenmesi. Zaten uyku eğitimini tamamlamak için gece beslenmesini tamamen kesmem gerekiyor ve onun için bekliyorum.
Güzdüz uykularımız da maalesef düzenli değil. İlk uykumuz pek şaşmıyor, bence bu da iyi bir aşama. 09.30 ilk uyku saatimiz. Uyku süresini bir saate çıkardım ama olması gerektiği gibi 1,5 saate çok nadir çıkıyor. Öğleden sonra uykusu tam bir muamma. Saat kaçta olacağı hiç belli olmuyor. Bir bahane bulup sarkıtıyor Emir Bey mutlaka. Eve gelen bir misafir varsa bıraksak hiç uyumayacak. Hem çok uykusu geldiğinin farkında oluyor hem de uyumamak için direniyor. Uyuyunca da yarım saati geçmeyen felaket uykusu kaçınılmaz oluyor. Uyanıncada güler yüzlü neşeli Emir gidiyor yerine huysuz ağlayan bir Emir geliyor. Normale döndürmek epey zaman alıyor.

Umarım bir sonraki postta gece beslenmesi olayını bitirmiş ve uyku eğitimi çalışmalarını hızla sürdürüyor oluyorum.

3 Şubat 2013 Pazar

Neden Şimdi?

Uzun zamandır açmayı düşündüğüm blogum bugüne kısmetmiş. Emir artık  dokuz aylık olmak üzere ve ben hala uykusuz geçen gecelere rağmen yeni hayatıma çoktan alıştım ve gün bugün dedim sonunda.
Asıl yazmak istediğim konular gezdiğim yerler ve yaptığım yemekler olsa da 9 aydır hayatımın tek hakimi olan minik oğlumu da işin içine katıp gezmelerimi, yemeklerimi (yediklerimi) ve bebeğimi yazacağım. Aslında amacım anıları taze tutmak. Umarım ilerde oğlum okurken keyif alır. Bakalım Emir'siz gezmeler, yemekler Emir hayatımıza girdikten sonra nasıl değişti?