13 Mart 2013 Çarşamba

Emir 2,5 Aylıkken Yazılmış Bir Yazı


Çok uzun süre tembellik yapınca şimdi de panikle sürekli yazı yazma isteği doğdu. Blogu açmadan önce yazdığım bazı yazıları paylaşacağım. Bazı yazılarda bugünki zaman ile uyumsuzluk olabilir, bilin ki daha önce yazılmış bir yazı.

22 Temmuz 2012
Aslında hamilelikte yazmakya başlamak istiyordum. Ama bir türlü fırsat bulup yazamadım nedense?
Şimdi Emir 2,5 aylık oldu bile ve ben ancak yazmaya başlayabildim.

Emir doğduktan sonra hissettiğim duyguları birisi günlerce saatlerce anlatsa yaşamadan anlamak imkansızmış şimdi çok iyi anladım.
Hayatta en önemli şey bir anda nasıl da bu minik insan olur? Olabiliyormuş işte. Hem de her şeyden önemli. Geçen 2,5 aya baktığımda öncelikle aklımda kalanları yazmak istiyorum. Hazır hala aklımdalarken, unutmadan yazmakta fayda var. Emir 7 Mayıs 2012, Pazartesi günü doğdu. Doğum benim için çok zor geçmedi. Hatta moralim çok yüksek girdim ve aynı şekilde yüksek çıktım. İnsanın içinden bir insan çıkması dünyanın en en büyük mucizesi olsa gerek. Normal doğum benim için kolay olsa da doktorum için birazcık zor oldu. Epidural sancımı kesince sancı olmadan doğum yapmak benim için iyi bir şey gibi görünse de bu durum bebeği doğurmamı biraz zora soktu. Bebeğin kalp atışları zayıflayınca da vakumla bebeği çekmek zorunda kaldı. Neyse ki çok kısa süren bir doğumdan sonra minik oğlumu kucağıma aldım. O ilk an tarif edilmesi imkansız bir duygu.  

Doğum sonrası yemek yemeği önemsemeyince, hemen bebeği emzirince sonra antibiotikli serumun hızla kanıma karışması, odamın çok kalabalık olması gibi nedenlerle bir baygınlık geçirdim. En son hemşireyi çağırın diyordum ki gerisini hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda etafımda 4-5 hemşire vardı. Herkes çok korkmuştu.
Neyse ki çabuk toparladım. 
Emir’le birlikte çarşamba günü evimize geldik. Asıl gerçek dünya eve gelince başlıyor. Hastane rahat, yemek geliyor, bebek hemşireleri sürekli yanı başınızda. Tüm sorulara cevap alıyorsunuz, korkacak hiçbir şey yok.
Cumartesi günü Emir’i ilk kontrolüne götürdüğümüzde sarılık değerlerinin çok yüksek olduğunu öğrendik ve bu durum sonunda 3 gün hastanede kalmamız gerekti. Çok korktuk. Ne olduğunu anlayamadık acemi anne ve baba olarak. Herkes bize “çok normal, her bebekte olur” dese de insanın kendi bebeğine olması başka hiçbir şeye benzemiyormuş. Söylenenleri hiç önemsemiyorsunuz, hiçbir şey sizi telkin etmiyor. İstediğiniz tek şey onun iyileşmesi oluyor.
O minicik oğlum çıplak bir şekilde 3 gün kuvezte mavi ışık altında yattı. Gözleri bantla örtülüydü. Aslında ona zarar veren bir tedavi yöntemi olmasa da onu o şekilde görmek insanın içini çok acıtıyor.

Daha minicik ne olduğunun farkında bile değil. Korkuyor. Emmek dışında annesinin kucağına gelemiyor. Bence bunlar bir bebek için çok zor zamanlar. Ama anne için de hiç kolay değil. Bu süreç hemen geçmedi. Minik oğlumu ve tabii ki Altan ve beni uzunca bir süre yıprattı. Iki hafta sonra tekrar yükselen değer ilkinden daha da fazla korkuttu bizi. Minik oğlumun topukları kan alınması yüzünden mosmor oldu. Minik ellerininin üzeri delik deşik oldu.
Neyseki o günler geride kaldı. Şimdi çok sağlıklı. Ilk 5 gün verdiği kilolar daha sonra fazlasıyla geri döndü.
Biraz gaz problemi olsa da bizi çok üzmedi. Doktorumuzun verdiği ilaçlar iyi geldi. Bu süreci de atlatıyor benim aslan oğlum.
Yazı 2,5 aylık olunca bazı şeyleri hatırlayıp yazacağım. Bu durumda da biraz karışık bir anlatım olabilir. 

Benim oğlum tamamen şahsına münasır. Evde geçirdiğimiz ilk üç gün nerdeyse geceleri hiç uyumadı. Emziriyorum yatırıyorum anında uyanıyor. Delirmek üzereydim resmen. Tabii o zamanlar farklında değilim sütüm de pek azmış. Garibim açtı belkide. Ama sonradan anladık ki açlık bir yana başka bir sebebi daha varmış bu durumun. Hastanede fototerapi gördüğü dönemde hemşireler ışınları tüm vucudu alabilsin diye yüzüstü ve sırtüstü eşit zamanlı yatırmaya çalıştılar. İlk kez evde yüzüstü yatırmaya korkardım sanırım. (acaba yüzü kapanır mı, nefes alabilir mi? ya kusarsa gibi sebeplerle) Zaten bazı görüşlere göre ani bebek ölümü sendromu nedeniyle kesinlikle önerilmiyor yüzüstü yatırmak. Ama  hastanede sürekli uyumadan Emir’i takip ettiğimden hastane dönüşü artık anlamıştım ki yüzüstü daha rahat uyuyor. Nitekim o günden beri başka bir pozisyonda hiç uyumadı bizim yaramaz. Ne zaman sırt üstü yatırsak en fazla 5 dakika içerisinde uyandı. Biz de bu durumdan ders çıkardık ve oğlumuzu artık sırtüstü yatırmak konusunda ısrarcı değiliz. Konuyu doktorumuza da danıştık, nefes alması ile ilgili bir problem olmadığı sürece bir sıkıntı olmayacağını söyledi.
Emir biraz farklı bir bebek. Normalde bebekler ilk 3 ay hareketsiz yatarlarmış. Emir birinci ayında kendi kendine ters döndü. Herkes şok oldu. Ben de tabii. Yatakta bıraktığımız yerde bulduğumuz pek olmadı. Mutlaka biraz biraz ilerlemiş oluyor.
İkinci ayın başlarında gülmelere başladı. Konuşmalara cevap veriyor artık. Sürekli konuşuyorum oğlumla. O da artık alıştı istiyor ki karşısında birisi olsun onunla konuşsun sohbetler etsin.
Artık huyunu suyunu daha iyi anlıyorum. Birinci ayın sonuna doğru ve ikinci ayın hemen başlarında akşamları kolik ağlaması denilien ağlamaları olmuştu. Önceleri ne olduğunu çok anlayamasam da internette ve kitaplarda okuduklarım koliğe işaret etti. Önce korktum. Çünkü bazı hikayeler gerçekten fena. Aylarca bitmeyen kolik ağlamaları, başladı mı en az 3 saat süren ve ne yapılırsa yapılsın dinmeyen bağırmalar.
Açıkçası çok panik olmadım Emir’in ağlamalarında. Çok zamanımı evde tek başıma geçirdim. Yalnızken insan daha soğuk kanlı olabiliyor. Tek sorun çaresizlik. O minnacık bebişin gözlerinden akan yaşlara engel olamamak. Ağlamaların sonunda yorgun düşüp uykuya daldı hep. Canım oğlum benim. Allah’tan çok uzun sürmedi bu dönemi. Birkaç hafta sonra geçti.
Artık birbirimizi tanıyoruz. Emerken bir anda başlayan çığlıklar gaz sancısı olduğu çok bariz belli oluyor. Hemen gazımı çıkar diye çığlıklar atıyor. Gazı çıkmadan da emmeye devam etmiyor akıllı oğlum.
Ilk 1,5 ay memeye yapışık yaşadı. Ne emzik aldı ne de anne sütünü biberondan içti. Sonra nasıl olduysa yavaş yavaş huyu suyu değişmeye başladı. Şimdi uyurken emzik emiyor. En azından artık memeye yapışık halinden birazcık uzaklaştı. Ben iki gün önce emziği kıskanırken buldum kendimi, Altan dalga geçti benimle. “emziği kıskanıyor olamazsın değil mi deyince farkettim ki evet resmen emziği kıskandım J
Emzirmek o kadar güzel bir duyguymuş ki şimdi daha iyi anlıyorum emziren anneleri. Bebeğinin  sana muhtaç olduğunu bilmek ve ona her şeyini vermek. Emir ilk zamanlar meme emip uyurdu. Sonra memeyi ağzından çıkarıp yanağını mememin üzerine koyup uyumaya devam ederdi. O an gerçekten paha biçilemez. Keşke hiç kımıldamadan öylece durabilseydim diyorum hep. Onun göğsümde uyuması sanırım yaşadığım en harika duygulardan biriydi.
Emdikten sonra dudaklarında kalan sütleri şağur şuğur sesler çıkarak yutması annemin en sevdiği hallerinden.
Şimdi 2,5 aylık ve artık o tombik bacaklarını sıkıştırmama öpmeme gülücüklerle tepki veriyor. Kollarını çağraz yapıp sıkıyorum çok hoşuna gidiyor. Annemin bize söylediği fış fış kayıkçı benim de vazgeçemediğim şarkılardan. Oğlum da çok seviyor ve çok gülüyor. Zaten çok komik değil mi sözleri J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder